4 Kasım 2019 tarihinde 5 Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir karar duruşması oldu…
Dava konusu 21 Mayıs 2019 tarihinde K aracaoğlan Mahallesi’nde işlenen bir cinayet vakası…
17 yaşında ki Berat Küsen adında ki genç ile 27 yaşında ki kargoculuk yapan Hanifi Uygur ile aralarında kız meselesi yüzünden kavga çıkmış…Çıkan kavgada Berat Küsen hayatını kaybetmiş, olayda yaralanan Hanifi Uygur’da götürüldüğü hastanede yapılan ilk müdahaleden sonra gönderildiği mahkemece “kasten adam öldürme suçu“ iddiasıyla tutuklanmış ve son duruşma gününe kadar tutuklu yargılanıyordu…
5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘kasten adam öldürmek’ suçundan tutuklu yargılanan Hanifi Uygur ile öldürülen Berat Küsen’in yakınları ve avukatları 4 yapılan duruşmada hazır bulundu… Duruşmada sanık Hanifi Uygur, yaklaşık üç ay önce A.D. adında ki bir kızla tanıştığını, sohbet ederlerken yanlarına gelen ve daha önce hiç tanımadığı Berat Kü sen adlı gençle tartıştıklarını belirterek aralarında geçtiğini iddia ettiği süreci şöyle anlattı:
“Kız yanımızdan gittikten sonra, kızla konuşmamamı istedi. Kim olduğunu sordum, sadece arkadaşı olduğunu söyledi. Ben ‘sana ne’ deyince kavga ettik. Bana ‘sana kafayı taktım’ diyerek gitti. Daha sonraki zamanlarda aynı sokakta karşılaşıyorduk, bir gün yanıma gelerek ‘ben de seni arıyordum, bu sokakta mı oturuyordun, bir daha bu yolu kullanırsan seni gebertirim’ dedi. Olay günü de iş yerime gidiyordum. Tenha bir yerde arkamdan bir şahıs bıçakla kafama vurdu. Sarsıntı geçirdim, gözümün önü karardı, gözüm çıktı zannettim. Puslu görüyordum, sesinden Berat olduğunu anladım, kolundan tuttum, boğuşma sırasında yere düştük, bıçakla kaç defa salladığımı hatırlamıyorum. Öldüğümü, bu dünyada artık olmadığımı düşündüm, daha sonra beni katledeceklerini düşünüp kaçtım, yardım istedim, polisi aradım, bir bahçeye gizlendim. Ben kendimi savunmasaydım o şahıs beni öldürecekti, olay günü oruçluydum. Hacılar’da çocuğa köpek saldırısı olduğundan beri cebimde bıçak olur, beraatımı istiyorum.”
DURUŞMADA ADI GEÇEN
GENÇ KIZ DA DİNLENDİ…
Duruşmada 5 tanık dinlendi…
Dinlenen diğer tanıkların ifadelerini tek tek yazmadan önce uğruna cinayet işlendiği ileri sürülen genç kızın ifadesini de sizlerle paylaşmak istiyorum…
A.D. adında ki genç kız duruşmada, “Berat, benimle görüşmek istedi; ama ben istemedim. Mahallede kargo getiren Hanifi Bey ile konuşurken yanımıza geldi, otobüse yetişmek için ben gittim; ama kavga etmişler. Berat beni sürekli arayıp hakaret ve küfür etti, o günden sonra ben Hanifi Bey ve Berat ile hiç görüşme dim” dedi. Duruşma da A.D.’nin dışında öldürülen Berat Küsen’in babası Yunus Küsen’de dinlendi.
Yunus Küsen, oğlunun katil zanlısının en ağır cezayla cezalandırılması talebinde bulundu.
MEŞRU MÜDAFA
NEDENİYLE
CEZA VERİLMEDİ…
Duruşma sonunda Mahkeme, sanık Hanifi Uygur’un, eylemini meşru müdafaa kapsamında gerçekleştirdiğine hükmederek ceza verilmesine yer olmadığına karar verip, tahliyesini kararlaştırdı. Sanığa ayrıca ‘yasak silah bulundurma’ suçundan verilen 5 ay 20 gün cezasıyla ilgili de hükmün ertelenmesi kararlaştırıldı. Karar sonrası Berat Küsen’in yakınları adliye koridorunda sinir krizleri geçirdi…
BİR TANIĞIN İFADESİ
MEŞRU MÜDAFA
SINIRININ AŞILDIĞINA
İŞARET EDER Mİ?
Yargının verdiği karara saygı duymak gerekir mi?
Elbette, hukuğa ve Türk adaletine inanan herkes uymakla yükümlü…
İtiraz hakkınız olabilir mi?
Olur elbette! Yine aynı şekilde hukuk kuralları dahilinde…
Peki eleştirilebilir mi?
Elbette eleştirilebilir! Ancak hukuk kuralları çerçevesinde ve yargı kararı veren mercileri ciddi anlamda herhangi bir “zan altında” bırakmaksızın…
Bu çerçeve kapsamında yargı kararı elbette eleştirilebilir…Hele hele o karar mahkeme heyetinden bir üyenin de “şerhini” taşıyorsa…
Şimdi gelelim tartşma konusu olan boyuta…
Sanık avukatı ve yakınları cinayetin “meşru müdafa” çerçevesinde işlendiği iddiasını ileri sürüyor… Öldürülen 17 yaşında ki Berat Küsen’in başta duruşmada dinlenen babası Yunus Küsen olmak üzere diğer yakınları ve avukatları da sanığın “kasten adam öldürme” suçundan en ağır şekilde cezalandırılması talebinde bulunuyor…
Taraflar ve tanıklar dinlendi…
Elde ki deliller ve Adli Tıp Raporu değerlendirildi…
Sonunda üç kişilik (Cumhuriyet Savcısı hariç) Mahkeme heyeti kararını verdi… Mahkeme Başkanı Mehmet Alan ve üye Hakim Gülay Kekç Terzi, 1 nolu hüküm yönünden oy birliği 2 nolu hüküm yönünden ise Üye Hakim Macit Güler’in karşı oyu ve oy çokluğu ile Cumhuri yet Savcısı Sinan Alkılınç’ın katılımı ve mütalaaya kısmen uygun olarak okundu…
Buna göre sanık hakkında maktule (öldürülen) karşı “Kasten Öldürme” suçunu işlediği iddiasıyla cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ise de; sanığın meşru savunma da bulunurken sınırı mazur görebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı aştığı kanaatine erişildiğinden KUSURUNUN BULUNMAMASI nedeniyle 5271 Sayılı CMK’nın 223/3-c maddesi gereğince CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA karar verilmiş…
Yukarı da vurguladığımız Hakim Üye Macit Güder’in mahalefet şerhine rağmen…
Burada üzerinde durulması gereken en ince nokta, sanığın cidden “meşru müdafa sınırında” kalıp kalmadığı…
Meşru müdafa sınırında kalınmış ise 5271 Sayılı CMK’nın 223/3-c maddesi’nin uygulanmasında bir tereddüt yok…
Ancaak sıkıntı sanığın meşru müdafa sınırında kalıp kalmadığ noktasın da!
Karara muhalefet şerhi koyan Hakim Üye “MUHALEFET ŞERHİ” nde diyor ki; ”Sayın çoğunluk (Diğer heyet başkan ve üyeyi kastediyor, kısmen de Savcıyı) tarafından, sanığın meşru savunmada bulunurken sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı aştığı kanaatine erişildiğinden, sanığın kusurunun bulunmaması nedeniyle 5271 Sayılı CMK’nın 223/3-c maddesi gereğince Ceza Verilmesine Yer Olmadığındığına dair karar verilmiş ise de, “tanık Arzu YILMAZ’ın, “sanığı maktulün üstüne oturmuş vaziyette gördüğü, maktulün yardım istediği, sanığın maktulün sırtına bir çok defa bıçak sapladığı, bunun üzerine kendisinin yapma, yapma, vurma diye bağırdığı ancak sanığın bıçaklamaya devam ettiği ve maktul hareketsiz kalınca elinden bıçakla olay yerinden kaçtığı” şeklinde ki beyanı dikkate alındığında; sanığın kendisine devam eden saldırının bitmesine rağmen, yüzüstü yere yatırdığı, maktule bir çok kez bıçak sapladığı, yüzüstü yer de olup aldığı bıçak darbeleri nedeniyle saldırısı bertaraf olan ve artık saldırıda bulunması fiziken mümkün olmayan maktule karşı tanık Arzu YILMAZ’ın ikaz ve uyarısına rağmen 12 defa bıçak darbesi vurmak sureti ile meşru savunma sınırını aştığı, bu nedenle sanığın Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-3 (Yani kasten öldürme), 29/1, (Meşru savunma), 53/1, 63/1. Maddelerince mahkumiyeti ile tutukluluk halinin devamı yönünde karar verilmesi kanaatinde olduğumdam, Sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum” demiş…
Değerli okurlar görüldüğü gibi bir karar verilirken olayın meydana gelişi, olayın cereyan ediş şekli, cinayette kullanılan bıçakların ya 6136 sayılı kanunun 4. Maddesinde belir tilen yasak sınırında olup olmadığı, maktulün direnme gücü ve konumunda olup olmadığı, zanlının ve maktulün yaşı, kilosu, cüssesi, öldürme kastının olup olmadığı, meşru savunma sınırını aşıp aşmadığı, olayın görgü tanıklarının ifadeleri son derece büyük önem taşımaktadır…Maktulün yüzü koyun mu yoksa sır tüstü yatıp yatmadığı bile ciddi bir kriter…Yüzüstü yatıyorsa tamamen karşı saldırı da bulunma niyetinden vazgeçtiği, sırtüstü yatıyorsa karşı koyma ihtimalinin olup olmadığı bile son derece önemli bir kriter…
En önemlisi de sanığa berat verilmesini mazur gösterecek bir korku ve telaşta olup olmadığı… Bu da kabul edilebilir ancak maktulün karşı koyma pozisyonu olup olmadığı, tamamen savunmasız konumda olduğu net olark saptanmalı…Ondan sonra sanığın cidden işlediği cinayeti mazur gösterecek bir korku ve telaşta olduğu dikkate alınmalı…Olayın en yakın görgü tanığı Arzu YILMAZ’ın ikaz ve uyarısına rağmen 12 defa bıçak darbesi vurduğunu dile getirmesi çok önemli bir beyandır…
Elbette bu karar alınırken sanığa reva görülen, “mazur görülebilecek bir heyecan” ifadesine yerverilirken, maktulün yakınlarının vicdanını sızlatmak yerine “kısmen de” olsa meşru savunma şartları dikkate alınarak ceza verilmesi daha uygun düşermiydi acaba diye düşünüyorum… Tabii bizim yaptığımız değerlendirme tamamen afaki ve bir kanaatten ibaret…Aslolan yargının verdiği karardır…Bir üyenin muhalefet şerhi olsa dahi çoğunluk kararıdır… Tüm bunlara rağmen bu karar ilk kademe mahkemesinin verdiği bir karardır, henüz yargı süreci sona ermiş deği. Bir üst mahkemenin vereceği karar da önemlidir…Kaldı ki onunla da bitmiyor, Tashih-i Karar aşaması var, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme süreci var…Yani süreç devam ediyor…Yine taktir yüce Türk Adaleti ve yargıçlarınındır, saygıya karşılıyoruz…Umarım onlar da bizim acizane bu yorumumuzu makul karşılarlar…